17 Ekim 2011 Pazartesi

Milletvekilliği bir meslek midir ?

Lidya’lıların parayı mübadele aracı olarak kullanmaya başlamasından önce insanoğlu ürettiği mal ya da hizmeti, bir başkası tarafından üretilen mal veya hizmetlerle takas ederek ihtiyaçlarını gideriyor ya da geçimini sağlıyordu. Lidyalıların parayı bulmaları sadece bu takas işini kolaylaştırmakla kalmamış, aynı zamanda insanların ilerleyen yüzyıllarda teknolojinin de gelişmesiyle farklı meslekleri yapar hale gelmesine olanak sağlamıştır. Yüzyılların geçmesi ile daha önceleri üretici yani işinin patronu olan insan, zamanla patron olma lüksünü kaybetmiş ve ücret karşılığı çalışan haline gelmiştir. Bu değişim özellikle sanayi devriminden sonra hız kazanmış, git gide daha çok insan patronluktan, ücretli çalışan sınıfına dönüşmüştür. Kısaca özetlemek gerekirse eski çağlarda dünya nüfusunun % 80’i toprak sahibi başka bir anlamda işinin sahibi iken, 21. yüzyılda bu nüfusun % 90’ı ücretli olarak bir başkasının yanında çalışır hale gelmiştir.

Bu değişimlerin sonucunda patronlar; büyük kitlelere istihdam sağladıkları için sadece parasal anlamda zenginleşmediler, aynı zamanda birçok kişinin istikbalini ellerinde tuttukları için güç sahibi de oldular. Zamanla güç sahibi olmak, para sahibi olmanın bile önüne geçti. Para sahibi olmak her zaman gücü getirmiyordu ama güç sahibi olmak, para sahibi olmayı çoğu zaman mümkün kılıyordu. Koltuk sevdası işte böyle bir güç sarhoşluğunun sonucu oluşan bir sevdaydı ve gurur - onur denen erdemleri zamanla belleklerden götürmüştü.

Milletvekilliği günümüz dünyasının koltuk sevdasına verilecek en güzel örneklerinden biridir. On dairelik bir apartmanda yönetici olmamak için bin takla atan insanımız, konu 75 milyonu yönetmek olunca bu işe ömrünü adar, işini gücünü bırakır, ailesini ihmal eder. Hatta yüz lira borç isteseniz yüzünüze ters ters bakacak iken, size hizmet aşkıyla yanıp tutuştuğundan olsa gerek, aday olabilmek için seçim kampanyalarında milyonlarca lira para harcar. Peki, bu kadar mı çok sevdalıdır bize hizmet için? Bütün bir ulusun vebali söz konusuyken, bilgisine ve tecrübesine bu kadar mı çok güvenir? Milletin vekili, yani milletin hakkını koruyan, olmak için kendini bu kadar mı yeterli görür? Yoksa milletine ve devletine hizmet etmek için kendi işini gücünü bırakırken, hatta halkın büyük bir çoğunluğu için servet sayılacak paraları sırf aday olabilmek için harcarken, başka hesaplar mı yapmaktadır?

Milletvekilleri, şehir bazında aday olarak gösterilirler ve o şehirde ikamet eden seçmenler tarafından kendilerini mecliste temsil etmeleri için seçilirler. İstanbul ilinin milletvekilleri, Ankara ilinin milletvekilleri, ya da Artvin ilinin milletvekilleri başka bir değişle 81 ilin milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisinde seçildikleri şehrin halkının hakkını koruyacak şekilde çalışmalar yaparlar. Daha doğrusu olması gereken budur. Peki, kaçımız yaşadığımız şehirdeki milletvekili adaylarını tanırız ya da biliriz? Kaçımız adayların, seçildikleri takdirde bizim adımıza mecliste ne yapacağını biliyoruz? Ya da kaçımız seçtiğimiz milletvekilinin, hakkımızı koruyup korumadığının takibini yapıyoruz ve ona göre bir diğer seçim döneminde oyumuzu belirliyoruz? Cevap tabi ki çok basit HİÇBİRİMİZ.  Çünkü biz, tüme varan değil tümden gelen bir felsefe ile bizi yönetecek kişileri seçiyoruz ve milletvekillerine değil aslında partilere oy veriyoruz. Bu sebeple milletvekilleri aslında çok rahatlar. Halkın onlara değil de, siyasetini benimsedikleri partilere oy veriyor olması, onların üzerinden çok büyük bir yükü kaldırıyor. Geriye sadece ceylan derisi koltuklar üzerinde güzelce uyumak ya da gerektiğinde parti kararı doğrultusunda düğmeye basmak suretiyle oy vermek ve en önemlisi milletvekili olmanın getirdiği gücün tadına varmak kalıyor. Bu güce karşı öyle büyük bir arzu duyuluyor ki, idealler doğrultusunda halka daha iyi hizmet vermenin değil, milletvekilliğinin gücüne erişmenin hayallerini kuran aday, sırf milletvekili olabilmek adına ideallerinden vazgeçip sol partiden sağ partiye bile geçiş yapılabiliyor.

Milletvekili olabilmek adına işini gücünü bırakan, ailesinin geçimini ihmal eden ve kampanyalarda milyonlarca lira para harcayan birisi bütün bu özveriyi niçin yapar? Aslında olay sadece bir sektör değişimidir. Kişi, milletvekili adayı olarak işini ve yatırımlarını başka bir alana kaydırmıştır. Milletvekili seçildiği andan itibaren, ömür boyu kendisinin ve ailesinin sağlık harcamaları ücretsizdir.  Kendisine tahsis edilen muhteşem lojman ve sahip olduğu birçok ödeneğin haricinde, sıradan çalışanlar gibi seneler sonra değil, iki sene içerisinde emekli olma hakkı kazanır ve ülke standartlarının çok üstünde emekli maaşa sahip olur. Milletvekilleri arasında, 4 dönem üst üste vekillik yapıp, aldığı maaşların toplamı 1 milyon Amerikan dolarının üzerine çıkmış birçok vekil vardır da; hiç sivil hayatında esnaf, işçi, düz memur ya da emekli olanı yoktur.

Milletvekilliğinin gücünün en büyük göstergelerinden biri de tabi ki dokunulmazlık hakkıdır. Bu güç öyle baş döndürücü bir güçtür ki, her milletvekili adayı, dokunulmazlıkların kaldırılması gerektiğini ve mecliste onun için savaşacağını söyleyerek aday olur ama mecliste yemini ettikten sonra halka ettiği yemini unutur.

Yukarda anlatılan avantajları yüzünden kimse milletvekilliğinden vazgeçmek istemez. Zaten derdi tasası olmadığından ve rahatça icra edildiğinden kişiyi yormaz, yıpratmaz. Bu sebeple zaman içerisinde meslek haline gelmiştir. Öyle ki gençler, bir an önce iş hayatına atılıp, çalışıp çabalayıp, ekmek parası kazanmak yerine partilerin gençlik kollarında zaman geçirmekte ve bir gün milletvekili olmanın hayalini kurmaktadırlar. Partilerin gençlik kolları, milletvekilliği için meslek lisesi kıvamında yerlerdir. Oralarda başarılı olan gençler, partide yükselirler ve daha çok sorumluluk almaya başlarlar. En az Serengeti bozkırlarındaki kadar vahşi olan rekabetten, kurnazlığı, cambazlığı, işbilirliği ile sıyrılanlar, gelecekte kan değişimi gerektiğinde aday adayı olarak kullanılmak üzere bir kenara not edilirler. Yine de bu gençlerin çok azı bu mesleği yapma şerefine nail olabilir, çünkü seçim dönemlerinde para harcayan bir iş adamı, hiçbir eğitimi ve vizyonu olmamasına ve hiçbir şeyden anlamamasına rağmen sırf popüler olduğu için bir sporcu ya da sanatçı, ya da bir toprak ağası, çoğu zaman onların önüne geçer.

İşte bütün bu anlatılan sebepler yüzünden, iktidar kim olursa olsun, meclis hangi partinin milletvekillerinden oluşursa oluşsun; her zaman kendi menfaatleri, halkın menfaatlerinin önüne geçecektir. Bu, günümüz dünyasındaki vahşi kapitalizmin, amatör ruhu öldürmesinin bir sonucudur. Pek yakında bu amatör ruhun kaybolmasıyla sporun ve sanatın da ne hallere düştüğünü buradan irdeleyeceğiz.

Sevgiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder