10 Eylül 2012 Pazartesi

Eğitim ve öğretim ailede başlar.


İlk emri “Oku” olan, ve peygamberinin “İlim, Çin’de dahi olsa gidiniz” dediği bir dinin inananı olarak; yıllardır İslam aleminden bilimsel anlamda dişe dokunur hiçbir başarının çıkmamasını zaten çok ironik buluyorum. Bir de İslamiyet’in doğduğu ve en kuvvetli uygulandığı topraklar olan Suudi Arabistan’da belki de Allah’ın Müslümanların refahı için bu kadar bol bol bahşettiği günümüzün en kıymetli maddelerinden biri olan petrolün parasıyla her türlü gavur icadı kullanılmasını ise hayretle karşılıyorum.

Bir taraftan cihat fikriyle yanıp tutuşan arapların, öbür taraftan bütün paralarını gavur diye tabir ettikleri başka dinden olan insanların icat ettikleri ve sattıkları Mercedes, Maybach, Bentley, Ferrari, Boeing, Airbus, Prada, Hermes, Louis Vuitton, Rolex, Patek Philippe, Sunseeker, Ferretti, Azimut, Microsoft, Apple, Vertu gibi daha burada sayamayacağım bir çok marka için harcamaları ve yabancı bankalara ortak olmaya çalışmaları bana çok komik geliyor. Körü körüne şeriat uygularken ve oruç tutmayanları cezalandırırken, konu zekat vermeye gelince seslerinin çıkmaması, dünya üzerinde en çok açlık çeken insanların Müslüman olduğunun bir başka göstergesi. Sadece Suudi kralı, malının 40 ta 1 ini her sene zekat olarak verse, ki servetinin 40 milyar dolar olduğundan bahsediliyor, dünyada bırakın fakir Müslüman kalmasını, fakir insan kalmaz ama Kabe’nin olduğu yere bile dev dev süper lüks oteller ve konutlar yaparak İslam’ın 5 şartından biri olan Hacca gitmeyi bile üzerinden rant sağlanan bir duruma getirmeleri zaten her şeyi bütün çıplaklığıyla ortaya koymuyor mu? Kutsal Kitabımız Kuran-ı Kerim, bugün dünya üzerinde hiç değişmeden nesilden nesile aktarılmışsa da, İslamiyet’in Hz. Muhammed SAV in ilk inanlara öğrettiğinden çok farklı olduğu bir gerçek.

Şimdi İslam aleminin geldiği bu durumu eleştirmeyi bırakıp kendi iç meselelerimize gelince, bu kadar bilimde ve teknolojide geri kalmışken gerçekten ihtiyacımız olan, sahip olduğumuz din hakkında bilgi sahibi olmak mıdır, yoksa imam, hafız ya da hatip olmak mıdır? Din bilgisi ve ahlak dersinin okullarda okutulmasını ve inandığımız din ve onun tarihi hakkında bilgi sahibi olmamızı son derece mantıklı bulmama rağmen bu kadar çok imama, hafıza ve hatibe ihtiyacımız var mı onu merak ediyorum.

Hadi diyelim ki var, peki düşman işgali ile Hristiyan ülkeler tarafından parçalara ayrılmak istenen ülkemizi kurtuluş savaşı ile kurtaran ve İslam dininin bu topraklarda devam etmesini sağlayan kişiye duyulan bu nefret niye? Hristiyanların, misyonerlik ile kendi dinlerini yaymada ne kadar başarılı oldukları tarih kitaplarında, Kuzey Amerika, Latin Amerika, Afrika gibi örneklerle sayfalarca yazarken, biz özgürlüğümüzü kaybettiğimiz ve bir Hristiyan ülke tarafından yönetildiğimiz ve sömürüldüğümüz takdirde kendi dinimizin gereklerini yapabilecek miydik? Günümüzde Atatürk’ten nefret eden dini bütün vatandaşlarımız, Hristiyan bir yönetimin altında, Hristiyan bir şirkette eleman olarak çalışırken oruç tutabilecekler miydi? İşten ara verip namaz kılabilecekler miydi? Ben bir cumaya gidip geliyorum diyebilecekler miydi? Bugün, bu topraklarda kendi dinimizi kendi bildiğimiz şekilde yaşayabiliyorsak, bu Atatürk’ün bağımsızlık adına verdiği mücadelelerin sonucundadır.

Bugün okullarda yapılan değişikliklerle sadece din bilgisi dersleri arttırılmıyor, İnkılap Tarihi dersleri de yavaş yavaş kaldırılmaya çalışılıyor. Atatürk’ün bayramları kutlanmayarak unutturulmaya çalışılıyor. Bu ulusun bağımsızlık adına vermiş olduğu mücadele unutturulmaya çalışılıyor. Yakın tarihimiz ders kitaplarından çıkıyor. Geçmişini bilmeyenler, tecrübe sahibi olamadıklarından, aynı hataları tekrarlarlar ve geleceklerini tehlikeye sokarlar. Bu yüzden doğru yazılmış bir tarih bir ulus için her şeyden önemlidir. Bütün bu yaşananlara bakarak diyebiliriz ki artık sadece eğitimi değil, belli konularda öğretimi de evde vermemiz gereken zamanlar geldi, artık günümüzde anne babalara çok daha fazla iş düşüyor. Kendi maddi ve manevi hırslarımız yüzünden, yabancı uyruklu bakıcıların ellerinde büyümeye terkettiğimiz çocuklarımıza daha fazla zaman ayırmalı ve onlara Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının bu ülke için yaptıkları mücadeleleri anlatmalıyız. 

Yaşları küçük olan çocuklarımıza geceleri yatmadan evvel masal gibi okuyarak, daha büyük olanlara ise daha ciddiyetle Atatürk’ü, Kurtuluş savaşını, 23 Nisan’ı, 19 Mayıs’ı, 30 Ağustos’u, 9 Eylül’ü, 29 Ekim’i anlatmalıyız ve onlara Atatürk sevgisini aşılamalıyız. Çünkü bir süre sonra başka bir yerden öğrenme ihtimalleri kalmayacak. Derslerde okumayacaklar, sokaklarda kutlamaları görmeyecekler, stadyumlarda gösteriler yapmayacaklar ve çocuklarımızın çocukları ise tamamen bilinçsiz bir jenerasyon olarak yetişecekler ve yaşayacaklar. 

Biz hem Müslümanız, hem de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Her iki olguda da tarihimizi ve ne olduğumuz bilmemiz boynumuzun borcudur. Savaşarak bağımsızlığını kazanmış bir millet olarak yakın tarihimizi ve İnkılap Tarihimizi bugüne kadar haftada kaç ders okuttuysak, din kültürü ve ahlak bilgisi dersini de o kadar ders okutmalıyız ve ilim, irfan sahibi gençler yetiştirmeliyiz. Tabi, Vatikan’ın İslam modelini bu topraklarda uygulamak gibi bir düşüncemiz yoksa.