Her birey kendi egosuyla doğar. Bu ego, bireyin şartlar ve
olaylar karşısında kendi menfaatini düşünme içgüdüsüdür. Aydınlanmış ve
farkındalığı yüksek bireylerde bu ego düşüktür, o sebeple toplumun
menfaatlerini, bireylerin daha doğrusu kendi menfaatlerinden üstün tutarlar. Örneğin,
etraflarını yani yaşadıkları bölgeyi, mahalleyi kirletmezler, hatta temiz tutmak için çaba sarfederler;
çünkü bilirler ki, herkes etrafını kirletse dünya yaşanacak yer olmaktan çıkar,
ya da trafik çok yoğun bile olsa, kurallara uyarlar ve emniyet şeridinden gitme
yolunu seçmezler; çünkü yine bilirler ki trafik kurallarına uymayarak emniyet şeridinden
giden araçlar, gerçekten o yolu kullanma mecburiyetinde olan bir ambulansı ya
da itfaiye arabasını engellerler. Bu şekilde davranarak tüme varımcı değil,
tümden gelimci bir anlayışa sahip bir görüntü sergilerler. Doğrusu da budur,
çünkü; bireyler her ne kadar kendilerinden mesul olsalar da aslında toplum
içinde yaşadıklarından yaptıkları doğrular ve yanlışlar, dağdan yansıyan bir
eko gibi zaman içerisinde kendilerinin de dahil olduğu bütün bir toplumu
etkiler.
Homo Economicus, tam da bu tabirle kendi menfaatlerini,
toplumun menfaatlerinden üstün tutan kişi demektir. Kendi ekonomisini, kendi
cebini düşünür. Biz, geçtiğimiz 4 sene içerisinde, homo economicus olan topu topu 3-5 bin kişinin
nasıl dünya üzerinde milyarlarca insanı felakete sürükleyen bir kriz yarattığına
şahit olduk. Ülkemizde diğer ülkelere göre daha az hissedilmiş olsa da, başta
ABD de yaşayanlar olmak üzere bütün Avrupa vatandaşları, iliklerine kadar bu
krizi hissettiler. Şimdi gelinen noktada, Avrupa ülkelerinde yapılan seçimlerde,
halk suçlu bulduğu kişileri sandığa gömerek cevap veriyor. Bu tür kriz
durumlarında bedeli ödeyen her zaman halk olduğu için de şu an çıkan sonuçları
çok garipsemiyorum. Önce Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sarkozy yerini
Hollande’a bıraktı şimdi ise Yunanistan seçimlerinde yunan halkı, ağır kriz
altındaki ülkelerini yönetecek bilmem kaçıncı hükümeti seçmeye çalışıyorlar.
Şu an doğal olarak ciddi sıkıntı çekmiş ve girdiği darboğazın
getirdiği bunalımın acısını birilerinden çıkarmak isteyen yunan halkı, kendince
yöneticilerini cezalandırmaya çalışıyor. Bu tepkiyi de son derece insani
buluyorum, ama homo economicuslar sebebiyle çıkmış bir krizde, halkın farklı
davranıp bireysel değil toplumsal düşünmesi gerekmektedir. Zaten kriz = fırsat
olduğundan buradan nasıl bir nema çıkarabilirim mantığıyla ve ne yapsam bundan
kötü olmaz düşüncesiyle, bu zorlu göreve talip olmuş bir sürü homo economicus
ülkeyi yönetmeye talipken, halkın sinirini ve kızgınlığını kenara bırakıp bireysel sıkıntılarını bir an olsun göz ardı
edip, toplum için en doğru kararı kim verebilir düşüncesine odaklanması
gerekmektedir.
Yunan halkı, başlarına gelen krizin faturasını büyük ölçüde Avrupa
Birliğine çıkardıklarından gördüğüm kadarıyla kendilerini Euro bölgesinden
çıkartarak tekrar drahmi para birimine dönme sözü veren adayı
desteklemektedirler. Bu son derece
yanlış bir politikadır ve vadede Yunanistan’ı çok daha büyük bir iflasa
sürükler. Avrupa Birliğinden çıkmaları ile AB ülkeleri, yunan borçlarının
vadelerini, birliği kurtarmak adına daha fazla öteleme yapmak gibi bir zülden kurtulmuş
olacaklarından, borç silme ve öteleme yapmayacaklardır. Ayrıca Yunan ekonomisi
tamamen çökmüş olduğundan drahmiye dönme ile ülke çok büyük bir devalüasyon
yaşamak zorunda kalacak, AB ye olan borçlar da Euro cinsinden olduğu için
ödenecek borç en az 5-10 kat arası artacaktır. Yunanistan’ın ciddi bir sanayisi
yani ihraç edecek bir ürünü olmaması sebebiyle de yaşanan devalüasyon ihracatı arttırıcı
bir etki de yaratmayacaktır. Ana gelir kalemi turizm olan ülke, yatak
kapasitesinin belli olması ve yeni yatırımları yapacak gücün de olmaması
sebebiyle drahmiye geçişle turizmden kazanacağı paranın katma değerini de
sıfıra yaklaştırmış olacaktır.
Çok daha basit bir anlatımla, şu an Yunanistan Euro
para birimini kullanırken drahmiye geçerse borcu tahmini olarak 5-10 kat
artacak, buna mukabil gelirlerinde hiçbir değişme olmayacaktır. Hatta AB, birliği
terk edip gitmesinin diyetini isteyecek, borcunu ödemesi için de eskisi kadar
anlayışlı ve idareci de olmayacaktır. Ha AB den çıkalım diyen aday belki de
asrın restini çekiyordur ve başta Almanya ve Fransa gibi birliğin önde gelen
ülkeleri bu resti göremeyip belki başka tavizler de verirler, bilemem ama rest
çekilerek riske atılan değer bir ulusun geleceği onu da unutmamak lazım.
Bu yazdığım satırları Yunan halkından hiçbir kimsenin okuyacağını
ve dikkate alacağını sanmıyorum ama amacım zaten bu örnekten yola çıkarak, dün
yenen hurmaların bugün nasıl tırmalayacağını ve insanın öfkeyle kalkmasının sonucunun
nasıl zararla oturmak olduğunu göstermek.
Türk halkı olarak, yunan halkının başına gelen sıkıntılardan
ders almak zorundayız. Dünya üzerinde 5-8 sene arasında suni krizler yaratılır.
Paranın yatırım yaptığı, emlak, borsa, emtia gibi araçlarda fiyatlar sürekli
yukarı çıkamayacağı için belli sürelerde krizler çıkartılarak fiyatların tekrar
düşmesi hedeflenir. Büyük para sahipleri de bu inişleri yani krizleri fırsata
çevirmeye çalışırlar. Türkiye neredeyse 10 senedir ciddi bir kriz yaşamamıştır.
2008 Senesinde tüm dünyayı etkisi altına alan kriz, tamamen göz göre göre
gelmiştir. Krizin çıkmasına sebep olan banka ve aracı kurumlar batmış, ama
yöneticileri çok ciddi primler alarak servetlerine servet katmışlardır. Aynı
kriz, bizde reel sektörün özellikle Avrupa ve Amerika ile ticaret yapan kısmını
oldukça etkilemiş, halkın kriz söyleminden etkilenerek harcamalarını durdurması
sebebiyle biraz da yurt içine iş yapan şirketleri etkilemiş, ama Avrupa ya da
Amerika’daki tahribatı bizde yapmamıştır.
Yunanistan’ın batma sebebi para kazanmadan harcaması, yani
borçla tüketim yapmasıdır. Son gelinen durumda Türkiye’de de başta kredi
kartları olmak üzere bireysel tüketici kredileri tarihin en yüksek
seviyesindedir. Türk halkı, nüfusunun çoğunluğunun genç olması sebebiyle tüketime
fazlasıyla meyillidir. Tüketim iki tarafı keskin kılıçtır. Kötü bir şey
değildir, çünkü ekonomide büyüme, şirketlerin karlılığının artması ve
dolayısıyla istihdamı arttırıcı etkisi olur, ama borç ile yapılan tüketim,
halkı gitgide iflasa sürükler, iflas etmiş bireyler de tüketim çarkını
çeviremedikleri için orta ölçekli şirketlerin batmasına sebep olurlar.
Hayat bütün tecrübeleri yaşayıp onlardan ders alacak kadar
uzun değil maalesef. Başkalarının başına gelen kötü durumlardan da ders almak
gerek. Biz, Yunan halkı gibi yapmayalım, harcamalarımızı yaparken, kendi
paramızla harcayalım. Gerçekten ihtiyacımız olmayan şeyleri almayalım. Eğer
kredi ile alacaksak, otomobil, cep telefonu, bilgisayar, ya da elektronik ya da
beyaz eşyalarda mümkün olduğunca elimizdekilerle yetinelim, alırken bir kez
daha düşünelim. Çünkü Türkiye’de ciddi
bir işsizlik sorunu var ve gençlerimiz işsiz gezerken daha çok tüketir hale
geldiler. Netice itibarıyla borç, eğer yiğit çalışıyorsa kamçıdır.
Tolga AYKUT