12 Kasım 2012 Pazartesi

Tarih tekerrürden ibaretse hangi tarihi dikkate almalıyız?


Lise yıllarında dünya tatlısı ve deyim yerindeyse çok kafa bir tarih hocamız (sevgili öğretmenim, Beyza Şahin’in kulakları çınlasın) olmasına rağmen, ben o dönemlerde tarihe çok ilgi duymuyordum. Delikanlılık çağlarında, kızlarla gezmek ya da üniversite sınavı için test çözmek daha öncelikliydi. Tarih benim için liseyi bitirmek için verilmesi gereken derslerden biriydi. Çalışkan bir öğrenci olmadığımdan da 6-7-8 gibi notlarla tarih dersini okudum bitti, verdim gitti.

Daha sonraları, yaş ilerledikçe entelektüel seviyenin gelişmesi ile ilgi alanlarım ayrıştı ve bilinç seviyem geliştikçe mitoloji, tarih, edebiyat, sinema ve resim gibi konular benim için daha ilgi çekici olmaya başladı. İlgi alanlarım içinde hatırı sayılır bir öneme sahip olan tarih ise bende sürekli bir merak uyandırdı. Eski Mısır’dan, Roma İmparatorluğuna, Osmanlı’dan, yakın tarihimize kadar birçok kitabı okuyarak, kütüphanemin tozsuz raflarına kaldırdım. “Bizans ve Osmanlı Sentezi” adlı kitabın yazarı, değerli araştırmacı İsmail Tokalak’ın haricinde, Halil İnalcık ve İlber Ortaylı, Türk ve Osmanlı tarihi denince akla gelen ilk ve en güvenilir isimler olduğu için de bu değerli tarihçilerin birçok kitabını zaman içinde edindim.

En son İlber Ortaylı’nın 1923-2023 Cumhuriyet'in İlk Yüzyılı adlı yeni çıkan kitabını aldım ve okumaya başladım. Sayfalar ilerledikçe daha evvel defalarca düşündüğüm konu yine aklıma geldi. Tarih, ne kadar da çetrefilli bir konu. Tamamen galipler tarafından yazıldığı için midir, yazılırken muhaliflerin sabotajları ile dezenformasyona uğradığı için midir, yoksa zaman geçtikçe hıyanete uğradığı için midir bilinmez ama sürekli bir uyuşmazlık içinde. Tarihi diğer sosyal bilimlerden daha ilginç hale getiren de; bu bilinmezlik ve araştırarak en doğruya ulaşma çabasıdır belki de bilemiyorum ama şu bir gerçek ki, verilen müfredatı aynen okutmak zorunda olan değerli tarih öğretmenlerimizi tenzih ediyorum, zamanında bize tedrisat olarak okutulan tarihin gerçek tarihle alakası yok. Evet, belki alakası yok biraz ağır oldu ama popülist yaklaşımlarla çok şeyin değiştirildiği ya da eksik verildiği kesinlikle doğru.

İlber Ortaylı’nın son kitabında, tarih kitaplarında daha önce okumadığımız ya da eksik okuduğumuz birçok bilgi, soru cevap şeklinde ve sıkmadan verilmiş. Merakınızı celbetmesi açısından tek bir örnek vermek gerekirse, benim lise yıllarımdaki tarih kitaplarında; 1. Dünya savaşı öncesinde Reval görüşmesinde İngiltere, Fransa ve Rusya'nın ittifak kurduğunu ve hatta Osmanlı’nın bile kağıt üzerinde paylaşıldığını, bunu öğrenen Osmanlı hükümetinin ise bunu engellemek adına İngiltere ve Fransa ile ittifak kurmak istediğini, fakat Balkan harbindeki başarısızlığı nedeniyle güçsüz bir ordusu olduğu düşünülerek reddedildiğini ve sonrasında Almanlarla ittifak kurarak kumar oynadığından hiç bahsedilmez. O dönemin tarih kitaplarında “Avusturya-Macaristan veliahtı Arşidük Ferdinand’ın süikaste kurban gitmesiyle 1. Dünya savaşı başlar ve Osmanlı İmparatorluğu, Almanlarla ittifak yapar” ibaresi vardır, ama İlber Ortaylı, (tabi konu tarih olunca maalesef kim doğru, hangisi doğru hiçbir zaman bilemeyeceğiz) konuyu aynen yukarıdaki gibi anlatmış. Yani Osmanlı hükümeti, paylaşılmamak adına İngiltere ve Fransa’ya yaklaşmış ama reddedilince Almanya tarafına geçmiştir. Halbuki, İngiliz ve Fransızlardan ret yediğinde 1. Dünya savaşından uzak durup, orada asker ve mühimmat kaybetmeseydi, 1. Dünya savaşı sonrası Anadolu topraklarının muhtemel bir işgaline çok daha güçlü bir şekilde karşı koyabilecekti. Osmanlı hükümeti basiretsiz bir yaklaşımla önce güçlüye yaklaşmış, ama kabul görmeyince güçsüzün yanında saf tutarak belki de yeneriz diye kumar oynamıştır ve bu kumar ülkenin savaş sırasında çok daha fazla asker ve toprak kaybetmesine, savaş sonrasında ise Sevr anlaşması ile muhatap olmasına sebep olmuştur. Osmanlı’nın Almanya yanında savaşa girmesiyle, Osmanlı topraklarında cepheler açılmış ve İstanbul işgal edilmiştir. Savaşı kaybeden tarafta olması, topraklarını işgali için kazanan devletlere hak ve güç vermiştir. Halbuki aynı 2. Dünya savaşındaki gibi tarafsız bir konumda olsaydı, belki de büyük bir savaştan çıkmış olan ihtilaf devletleri işgale hiç başlamayabilirlerdi. Neyse ki eğrisi doğrusuna denk gelmiş ve küllerinden koca bir ülke yeniden doğmuş ve Cumhuriyet kurularak, demokratik hayata geçilmiştir ama bu yine de neyin nasıl olduğunu bilmememizi gerektirmez.

Tek tek örnekler vererek konuyu dallandırıp, budaklandırmaya gerek yok. İlgisi olan okuyucular, İlber Ortaylı’nın 1923-2023 Cumhuriyet'in İlk Yüzyılı adlı son kitabını alarak ne demek istediğimi anlayabilirler. Okullardaki tarih kitapları mı doğrudur, İlber Ortaylı’nın, Halil İnalcık’ın ya da İsmail Tokalak’ın yazdıkları mı doğrudur kesin olarak bilmek maalesef mümkün değil. İşte baştan beri dikkat çekmek istediğim konu da ne yazık ki bu. Tarihi gerçekten tam olarak bilemeyeceksek, ya da kafamızda hep bir şüphe kalacaksa, onun tekrarlanacağı bir durumda kulağımıza küpe olan yer neresi olacak? Zaten galipler ya da popülistler tarafından yazılmış bize inandırılmak istenen mi, yoksa acı da olsa gerçekler mi?  Neyin yeniden olmasını beklemeliyiz, neden ders almalıyız ve neye karşılık hazırlıklı olmalıyız?

Son söz : Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmaz ise değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak mahiyet bir alır.  Mustafa Kemal Atatürk.

1 yorum:

  1. Tarihi herkes kendi gördüğü açıdan anlatıyor sonuçta. Osmanlılar hakkında bir yabancı kitap okumak lazım mesela bence.

    YanıtlaSil