Lise yıllarında dünya tatlısı ve deyim yerindeyse çok kafa
bir tarih hocamız (sevgili öğretmenim, Beyza Şahin’in kulakları çınlasın)
olmasına rağmen, ben o dönemlerde tarihe çok ilgi duymuyordum. Delikanlılık
çağlarında, kızlarla gezmek ya da üniversite sınavı için test çözmek daha
öncelikliydi. Tarih benim için liseyi bitirmek için verilmesi gereken
derslerden biriydi. Çalışkan bir öğrenci olmadığımdan da 6-7-8 gibi notlarla
tarih dersini okudum bitti, verdim gitti.
Daha sonraları, yaş ilerledikçe entelektüel seviyenin
gelişmesi ile ilgi alanlarım ayrıştı ve bilinç seviyem geliştikçe mitoloji,
tarih, edebiyat, sinema ve resim gibi konular benim için daha ilgi çekici
olmaya başladı. İlgi alanlarım içinde hatırı sayılır bir öneme sahip olan tarih
ise bende sürekli bir merak uyandırdı. Eski Mısır’dan, Roma İmparatorluğuna,
Osmanlı’dan, yakın tarihimize kadar birçok kitabı okuyarak, kütüphanemin tozsuz
raflarına kaldırdım. “Bizans ve Osmanlı Sentezi” adlı kitabın yazarı, değerli
araştırmacı İsmail Tokalak’ın haricinde, Halil İnalcık ve İlber Ortaylı, Türk
ve Osmanlı tarihi denince akla gelen ilk ve en güvenilir isimler olduğu için de
bu değerli tarihçilerin birçok kitabını zaman içinde edindim.

İlber Ortaylı’nın son kitabında, tarih kitaplarında daha
önce okumadığımız ya da eksik okuduğumuz birçok bilgi, soru cevap şeklinde ve
sıkmadan verilmiş. Merakınızı celbetmesi açısından tek bir örnek vermek gerekirse,
benim lise yıllarımdaki tarih kitaplarında; 1. Dünya savaşı öncesinde Reval
görüşmesinde İngiltere, Fransa ve Rusya'nın ittifak kurduğunu ve hatta Osmanlı’nın
bile kağıt üzerinde paylaşıldığını, bunu öğrenen Osmanlı hükümetinin ise bunu
engellemek adına İngiltere ve Fransa ile ittifak kurmak istediğini, fakat
Balkan harbindeki başarısızlığı nedeniyle güçsüz bir ordusu olduğu düşünülerek reddedildiğini
ve sonrasında Almanlarla ittifak kurarak kumar oynadığından hiç bahsedilmez. O
dönemin tarih kitaplarında “Avusturya-Macaristan veliahtı Arşidük Ferdinand’ın
süikaste kurban gitmesiyle 1. Dünya savaşı başlar ve Osmanlı İmparatorluğu,
Almanlarla ittifak yapar” ibaresi vardır, ama İlber Ortaylı, (tabi konu tarih
olunca maalesef kim doğru, hangisi doğru hiçbir zaman bilemeyeceğiz) konuyu aynen
yukarıdaki gibi anlatmış. Yani Osmanlı hükümeti, paylaşılmamak adına İngiltere
ve Fransa’ya yaklaşmış ama reddedilince Almanya tarafına geçmiştir. Halbuki,
İngiliz ve Fransızlardan ret yediğinde 1. Dünya savaşından uzak durup, orada
asker ve mühimmat kaybetmeseydi, 1. Dünya savaşı sonrası Anadolu topraklarının muhtemel
bir işgaline çok daha güçlü bir şekilde karşı koyabilecekti. Osmanlı hükümeti
basiretsiz bir yaklaşımla önce güçlüye yaklaşmış, ama kabul görmeyince güçsüzün
yanında saf tutarak belki de yeneriz diye kumar oynamıştır ve bu kumar ülkenin savaş
sırasında çok daha fazla asker ve toprak kaybetmesine, savaş sonrasında ise Sevr
anlaşması ile muhatap olmasına sebep olmuştur. Osmanlı’nın Almanya yanında
savaşa girmesiyle, Osmanlı topraklarında cepheler açılmış ve İstanbul işgal
edilmiştir. Savaşı kaybeden tarafta olması, topraklarını işgali için kazanan
devletlere hak ve güç vermiştir. Halbuki aynı 2. Dünya savaşındaki gibi
tarafsız bir konumda olsaydı, belki de büyük bir savaştan çıkmış olan ihtilaf
devletleri işgale hiç başlamayabilirlerdi. Neyse ki eğrisi doğrusuna denk
gelmiş ve küllerinden koca bir ülke yeniden doğmuş ve Cumhuriyet kurularak,
demokratik hayata geçilmiştir ama bu yine de neyin nasıl olduğunu bilmememizi
gerektirmez.
Tek tek örnekler vererek konuyu dallandırıp, budaklandırmaya
gerek yok. İlgisi olan okuyucular, İlber Ortaylı’nın 1923-2023 Cumhuriyet'in İlk
Yüzyılı adlı son kitabını alarak ne demek istediğimi anlayabilirler.
Okullardaki tarih kitapları mı doğrudur, İlber Ortaylı’nın, Halil İnalcık’ın ya
da İsmail Tokalak’ın yazdıkları mı doğrudur kesin olarak bilmek maalesef mümkün
değil. İşte baştan beri dikkat çekmek istediğim konu da ne yazık ki bu. Tarihi
gerçekten tam olarak bilemeyeceksek, ya da kafamızda hep bir şüphe kalacaksa,
onun tekrarlanacağı bir durumda kulağımıza küpe olan yer neresi olacak? Zaten
galipler ya da popülistler tarafından yazılmış bize inandırılmak istenen mi,
yoksa acı da olsa gerçekler mi? Neyin
yeniden olmasını beklemeliyiz, neden ders almalıyız ve neye karşılık hazırlıklı
olmalıyız?
Son söz : Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmaz ise değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak mahiyet bir alır. Mustafa Kemal Atatürk.
Son söz : Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmaz ise değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak mahiyet bir alır. Mustafa Kemal Atatürk.
Tarihi herkes kendi gördüğü açıdan anlatıyor sonuçta. Osmanlılar hakkında bir yabancı kitap okumak lazım mesela bence.
YanıtlaSil