Dünya üzerinde bizim kadar eski ve köklü bir kozmopolit ülke daha yoktur. Şimdilerde ABD kozmopolit olsa da; biz bütün kültürlere kucak açma işini, biraz o kültürleri fethederek, biraz da islam dininin hoşgörü dini olması sebebiyle başka dinlere kucak açtığımızdan, biraz da “gel ne olursan ol, yine de gel” mottosundan, aşağı yukarı 700 – 800 yıldır iyi kötü başarıyoruz. Osmanlı İmparatorluğu zamanından beri, yıllara bağlı olarak değişen sınırlarımız içerisinde, bir çok kültüre, dine, dile ve ırka bağlı insan iyi kötü birlikte yaşadılar ve yaşıyorlar.
Biz, renk cümbüşü bir ülkede yaşadığımızdan ve yaşamaya alıştığımızdan, zaman zaman yaşanan tatsız hadiseler hariç, hiçbir zaman ırkçı bir toplum olmadık. ABD de yaşanan siyah beyaz ayrımı gibi ayrımlar bizde cereyan etmedi. Martin Luther King, ya da Malcolm X gibi şahsiyetlerimiz olmadı. İnsanları birleştirmeye yönelik hareket eden tek siyaset adamımız, öncesinde bir asker olarak Kurtuluş savaşını kazanmış Mustafa Kemal Atatürk'tü ve o da “Ne mutlu Türküm diyene”, diyerek bu topraklar üzerinde yaşayan ve kendini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak gören herkesin Türk olabileceğini ve kardeşce yaşayarak mutlu olabileceğini ifade etmişti. Bu söz günümüzde defalarca polemik konusu olsa da bu polemiklerin deli saçmasında başka bir şey olmadığı aşikardır. Çünkü “Ne mutlu Türküm diyene” sözündeki “Türk” kelimesinin, kavimler göçü ile orta asyadan göç eden Türk boyları yani Türk ırkı ile pek alakası yoktur. Göç ile gelen safkan Türklerden günümüzde eser kalmamıştır. Osmanlı Devletinin öncelikle Konstantinople'ı alarak, orada yaşayan 200.000 Bizanslılya birleşmesi ve fethettiği yerlerde yaşayan bulgar, romen, arnavut, yugoslav, sırp, boşnak, rum, çerkez, kazak, özbek, türkmen, arap, kürt, hristiyan, musevi, ermeni gibi toplumların ticaret yapabilmek adına Osmanlı'nın daha kalabalık şehirlerine akın etmesiyle bundan 500-600 yıl önce karışık bir millet çıktı ortaya. Farklı milletlerin karışmasıyla oluşan ve 20.yy'a kadar gelen topluma o yüzden Osmanlı dendi. Atatürk de bu karışık milletletden oluşan ülkenin ismini, Osmanlı Devletinin monarşik yapısının değişerek cumhuriyet olması sebebiyle, bu milletler içerisinden anadoluya ilk ayak basanlardan etkilenerek Türkiye Cumhuriyeti koydu.
Bugün günümüzde, ABD'de yaşanan da bundan farklı değildir. Yeni kıtayı keşfetmeleri ve sonrasında 1. ve 2. dünya savaşlarından kaçan insanların akın etmeleri sebebiyle özellikle avrupadan ama daha sonra, afrikadan, latin amerika ve asyadan bir çok göç alan ülke, sınırları içerisinde sayısız çinli, meksikalı, italyan, alman, polonyalı, rus ve daha sayamacağım bir çok ülke vatandaşını barındırmaktadır. Hepsi vatandaşlık yemini etmekte, ABD pasaportu taşımakta ve bir sıkıntıya düştüklerinde ben Amerikan vatandaşıyım demektedirler. Atatürkün de cumhuriyeti kurduğunda demek istediği buydu. Türkiyenin bir bağımsızlık mücadelesi vermiş olmasından ve geleceğinin de çok parlak olacağına inandığından, nereden gelmiş olursan, hangi dile veya dine ait olursan ol, ben Türkiye vatandaşıyım diyorsan ne mutlu sana demek istemişti. Türk vatandaşıyım demenin toplumsal bir güçbirliği, mutluluk, güven ve huzur gibi duygular uyandırmasını arzu etmişti.
Şimdi bu gelinen noktada böyle bir ülkenin vatandaşı olarak Emre Belözoğlu'nun bir ırkçı düşünce içerisinde olduğuna kesinlikle inanmıyorum. Bizler amerikan filmleri izleyerek büyüdük. O filmlerde kölelikten kurtulan siyahi insanların hak ve özgürlüklerini elde etme mücadelelerini seyrettik ve ırkçı beyazların siyahlara pis zenci demelerine tanık olduk. Biz bunları hep filmlerde gördük. Bizim için zenci kavramı Kunta Kinte ile başladı. Ondan bahsederken zenci kelimesinin küfür olduğunu bilmeden çok rahat bir şekilde zenci diyorduk. Siyah beyaz ırk ayrımı yaşamamış ve bunun savaşını vermemiş bir toplum olarak “zenci” kelimesi bizim için siyahi insanlara verilen genel bir isimdi. ABD de ayrımı anlattığı için, yıllarca yapılan savaşlar ve davalar sonucunda “zenci” kelimesi siyahi insanları aşağılamak için sembol olmuş ırkçı bir kelime olabilir, ama bizde zenci kelimesi öyle bir ırkçılığı bünyemizde hiç barındırmadığımızdan aşağılayıcı bir kelime değildi, sadece genel bir addı. Çünkü biz tarihimiz boyunca kimseye zenci diyerek küfretmemiştik.
Bu tür alışkanlıklar sebebiyle ben “pis zenci” tamlamasında sadece "pis" kelimesinin bir art niyet taşıdığına inanıyorum. Ayrıca “zenci” kelimesinin ırkçı bir söylem ile söylenmediğini düşünüyorum. Dişe diş, kora kor geçen bir mücadelede, futbolcuların birbirlerine, taraftarın futbolculara, ya da taraftarların hakeme sövdüğü ve ana, baba kelimelerini içeren küfürlerin bundan çok da farkı olmasa gerek. Emre sinirlenmiştir ve ağzından o kızgınlıkla o sözler çıkmıştır. 800 yıllık medeniyetin kabuk değiştirerek hüküm sürdüğü bir çoğrafyada ırkçılığın “ı” sı tarihin hiç bir döneminde olmamışken, bir futbolcunun kalkıp öyle bir ayrıma gitmesi bana manktıklı gelmiyor. Kaldı ki, birçok siyahi futbolcu ile beraber top koşturmuş, onlara pas vermiş bir insanın, özellikle böyle bir düşüncede olması mümkün değil. Çünkü ırkçılık öyle kuvvetli bir duygudur ki, değil aynı takımda top koşturmak, aynı yerde yemek yemek, aynı otobüste ya da aynı uçakta olmak bile istemezsiniz, ya da biz amerikan filmerinden öyle gördük. Şimdi ise kendisine pis zenci kelimesini söylediğini idda eden Zokora'nın demeçleri var gazetelerde benim attığım tekme her maç olabilecek bir şey, siz zenci kelimesine takılacağınıza buna mı takılıyorsunuz diyor. Zokora'nın da yaşı itibarıyla, siyahi insanların 20.yy da yaşadığı sıkıntıları tecrübe ettiğini düşünmüyorum. Bu, insanların yumuşak karnını suistimal ederek yapılmış provakasyondan başka bir şey değildir. Bir insan başka bir insana her türlü şeyi söyleyebilir, çok rahatsız olan kişi, Mevlana'nın ünlü “önce bir lafa bakarım laf mı diye, sonra bir söyleyene bakarım adam mı diye” sözünü kendine tekrarlayabilir ama birinin hayatına kast edici ya da sakatlayıcı tekme atmak sözlerden çok ötedir, artık davranışa dönüşmüştür, nefretin harekete dönmüş halidir. Zokora bugüne kadar bir çok siyahi futbolcunun huzur ve mutluluk içerisinde top koşturduğu ülkemizde mutlu değilse ya da söylenenler kendisini çok rahatsız etmişse başka hiçbir ülkede alamayacağı milyonlarca euroyu bırakıp gidebilir ama iyisi ile kötüsüyle bir milli futbolcumuzun hayatına kast etmeye hakkı yoktur.
Negro diye bisküvi markası olan bir ülkede zenci kelimesi diğer ülkelerden farklı olarak bizim ülkemizde bir aşağılama ifadesi içermez sadece ağız alışkanlığıdır. Kraldan çok kralcı olarak yaklaşarak, ağız alışkanlığıyla söylenmiş ve bünyesinde ırkçı hiç bir düşünce barındırmayan bir insanı boş yere çarmıha germeye gerek yoktur. Emre'ye sinirli olmasından, öfkesine hakim olamamasından suçlamalar getirilebilir ama zenci sözcüğünü ırkçı bir söylem taşımadığını düşünüyorum. Hiçbir zaman haklı bir sebebi olduğunu düşünmesem de anaya babaya küfretmekten, ya da cinsi tercih yakıştırmaları yapan sözlerden bir farkı yoktur. O mantıkla yakında homoseksüel vatandaşlarımız da, tribünler i.ne hakem diye bağırırken bize hakaret ediliyor mu diyecekler ? Bu tür şeylere çok takılmamalı, laflara değil davranışlara bakmamız gerektiğini hatırlamalayız. Sözlerin hiçbir önemi yoktur, önemli olan davranışlardır. Emre'nin ırkçı olduğunu idda eden “zenci” sözününün yanında siyahi bir insanla aynı masada yemek yememe, elini sıkmama, aynı odada bulunmak istememe gibi ırkçı davranışları yoksa söylediği sözün de bir manası yoktur.
Bizler sözlerden ziyade hareketlere, davranışlara kıymet vermeye başladığımızda kendimiz için de doğru olanları yapmaya başlayacağız. İşte o zaman ne bir sevgili, ne bir politikacı, ne bir işveren, ne de bir arkadaş üzebilir bizi.
Tolga AYKUT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder