16 Mayıs 2012 Çarşamba

Homo Economicus


Her birey kendi egosuyla doğar. Bu ego, bireyin şartlar ve olaylar karşısında kendi menfaatini düşünme içgüdüsüdür. Aydınlanmış ve farkındalığı yüksek bireylerde bu ego düşüktür, o sebeple toplumun menfaatlerini, bireylerin daha doğrusu kendi menfaatlerinden üstün tutarlar. Örneğin, etraflarını yani yaşadıkları bölgeyi, mahalleyi kirletmezler, hatta temiz tutmak için çaba sarfederler; çünkü bilirler ki, herkes etrafını kirletse dünya yaşanacak yer olmaktan çıkar, ya da trafik çok yoğun bile olsa, kurallara uyarlar ve emniyet şeridinden gitme yolunu seçmezler; çünkü yine bilirler ki trafik kurallarına uymayarak emniyet şeridinden giden araçlar, gerçekten o yolu kullanma mecburiyetinde olan bir ambulansı ya da itfaiye arabasını engellerler. Bu şekilde davranarak tüme varımcı değil, tümden gelimci bir anlayışa sahip bir görüntü sergilerler. Doğrusu da budur, çünkü; bireyler her ne kadar kendilerinden mesul olsalar da aslında toplum içinde yaşadıklarından yaptıkları doğrular ve yanlışlar, dağdan yansıyan bir eko gibi zaman içerisinde kendilerinin de dahil olduğu bütün bir toplumu etkiler.

Homo Economicus, tam da bu tabirle kendi menfaatlerini, toplumun menfaatlerinden üstün tutan kişi demektir. Kendi ekonomisini, kendi cebini düşünür. Biz, geçtiğimiz 4 sene içerisinde,  homo economicus olan topu topu 3-5 bin kişinin nasıl dünya üzerinde milyarlarca insanı felakete sürükleyen bir kriz yarattığına şahit olduk. Ülkemizde diğer ülkelere göre daha az hissedilmiş olsa da, başta ABD de yaşayanlar olmak üzere bütün Avrupa vatandaşları, iliklerine kadar bu krizi hissettiler. Şimdi gelinen noktada, Avrupa ülkelerinde yapılan seçimlerde, halk suçlu bulduğu kişileri sandığa gömerek cevap veriyor. Bu tür kriz durumlarında bedeli ödeyen her zaman halk olduğu için de şu an çıkan sonuçları çok garipsemiyorum. Önce Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sarkozy yerini Hollande’a bıraktı şimdi ise Yunanistan seçimlerinde yunan halkı, ağır kriz altındaki ülkelerini yönetecek bilmem kaçıncı hükümeti seçmeye çalışıyorlar.

Şu an doğal olarak ciddi sıkıntı çekmiş ve girdiği darboğazın getirdiği bunalımın acısını birilerinden çıkarmak isteyen yunan halkı, kendince yöneticilerini cezalandırmaya çalışıyor. Bu tepkiyi de son derece insani buluyorum, ama homo economicuslar sebebiyle çıkmış bir krizde, halkın farklı davranıp bireysel değil toplumsal düşünmesi gerekmektedir. Zaten kriz = fırsat olduğundan buradan nasıl bir nema çıkarabilirim mantığıyla ve ne yapsam bundan kötü olmaz düşüncesiyle, bu zorlu göreve talip olmuş bir sürü homo economicus ülkeyi yönetmeye talipken, halkın sinirini ve kızgınlığını kenara bırakıp  bireysel sıkıntılarını bir an olsun göz ardı edip, toplum için en doğru kararı kim verebilir düşüncesine odaklanması gerekmektedir.

Yunan halkı, başlarına gelen krizin faturasını büyük ölçüde Avrupa Birliğine çıkardıklarından gördüğüm kadarıyla kendilerini Euro bölgesinden çıkartarak tekrar drahmi para birimine dönme sözü veren adayı desteklemektedirler.  Bu son derece yanlış bir politikadır ve vadede Yunanistan’ı çok daha büyük bir iflasa sürükler. Avrupa Birliğinden çıkmaları ile AB ülkeleri, yunan borçlarının vadelerini, birliği kurtarmak adına daha fazla öteleme yapmak gibi bir zülden kurtulmuş olacaklarından, borç silme ve öteleme yapmayacaklardır. Ayrıca Yunan ekonomisi tamamen çökmüş olduğundan drahmiye dönme ile ülke çok büyük bir devalüasyon yaşamak zorunda kalacak, AB ye olan borçlar da Euro cinsinden olduğu için ödenecek borç en az 5-10 kat arası artacaktır. Yunanistan’ın ciddi bir sanayisi yani ihraç edecek bir ürünü olmaması sebebiyle de yaşanan devalüasyon ihracatı arttırıcı bir etki de yaratmayacaktır. Ana gelir kalemi turizm olan ülke, yatak kapasitesinin belli olması ve yeni yatırımları yapacak gücün de olmaması sebebiyle drahmiye geçişle turizmden kazanacağı paranın katma değerini de sıfıra yaklaştırmış olacaktır. 

Çok daha basit bir anlatımla, şu an Yunanistan Euro para birimini kullanırken drahmiye geçerse borcu tahmini olarak 5-10 kat artacak, buna mukabil gelirlerinde hiçbir değişme olmayacaktır. Hatta AB, birliği terk edip gitmesinin diyetini isteyecek, borcunu ödemesi için de eskisi kadar anlayışlı ve idareci de olmayacaktır. Ha AB den çıkalım diyen aday belki de asrın restini çekiyordur ve başta Almanya ve Fransa gibi birliğin önde gelen ülkeleri bu resti göremeyip belki başka tavizler de verirler, bilemem ama rest çekilerek riske atılan değer bir ulusun geleceği onu da unutmamak lazım.

Bu yazdığım satırları Yunan halkından hiçbir kimsenin okuyacağını ve dikkate alacağını sanmıyorum ama amacım zaten bu örnekten yola çıkarak, dün yenen hurmaların bugün nasıl tırmalayacağını ve insanın öfkeyle kalkmasının sonucunun nasıl zararla oturmak olduğunu göstermek.

Türk halkı olarak, yunan halkının başına gelen sıkıntılardan ders almak zorundayız. Dünya üzerinde 5-8 sene arasında suni krizler yaratılır. Paranın yatırım yaptığı, emlak, borsa, emtia gibi araçlarda fiyatlar sürekli yukarı çıkamayacağı için belli sürelerde krizler çıkartılarak fiyatların tekrar düşmesi hedeflenir. Büyük para sahipleri de bu inişleri yani krizleri fırsata çevirmeye çalışırlar. Türkiye neredeyse 10 senedir ciddi bir kriz yaşamamıştır. 2008 Senesinde tüm dünyayı etkisi altına alan kriz, tamamen göz göre göre gelmiştir. Krizin çıkmasına sebep olan banka ve aracı kurumlar batmış, ama yöneticileri çok ciddi primler alarak servetlerine servet katmışlardır. Aynı kriz, bizde reel sektörün özellikle Avrupa ve Amerika ile ticaret yapan kısmını oldukça etkilemiş, halkın kriz söyleminden etkilenerek harcamalarını durdurması sebebiyle biraz da yurt içine iş yapan şirketleri etkilemiş, ama Avrupa ya da Amerika’daki tahribatı bizde yapmamıştır.

Yunanistan’ın batma sebebi para kazanmadan harcaması, yani borçla tüketim yapmasıdır. Son gelinen durumda Türkiye’de de başta kredi kartları olmak üzere bireysel tüketici kredileri tarihin en yüksek seviyesindedir. Türk halkı, nüfusunun çoğunluğunun genç olması sebebiyle tüketime fazlasıyla meyillidir. Tüketim iki tarafı keskin kılıçtır. Kötü bir şey değildir, çünkü ekonomide büyüme, şirketlerin karlılığının artması ve dolayısıyla istihdamı arttırıcı etkisi olur, ama borç ile yapılan tüketim, halkı gitgide iflasa sürükler, iflas etmiş bireyler de tüketim çarkını çeviremedikleri için orta ölçekli şirketlerin batmasına sebep olurlar.

Hayat bütün tecrübeleri yaşayıp onlardan ders alacak kadar uzun değil maalesef. Başkalarının başına gelen kötü durumlardan da ders almak gerek. Biz, Yunan halkı gibi yapmayalım, harcamalarımızı yaparken, kendi paramızla harcayalım. Gerçekten ihtiyacımız olmayan şeyleri almayalım. Eğer kredi ile alacaksak, otomobil, cep telefonu, bilgisayar, ya da elektronik ya da beyaz eşyalarda mümkün olduğunca elimizdekilerle yetinelim, alırken bir kez daha düşünelim.  Çünkü Türkiye’de ciddi bir işsizlik sorunu var ve gençlerimiz işsiz gezerken daha çok tüketir hale geldiler. Netice itibarıyla borç, eğer yiğit çalışıyorsa kamçıdır.

Tolga AYKUT






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder