Aksiyon filmlerinde çok sık rastladığımız bir söz vardır; filmin süper zeka bilim adamı bir icat geliştirmiştir ve bu icadın peşine düşen bir çok kötü adam vardır. Filmin esas karakterlerinden biri de icadın kötü kişilerin eline geçmemesi için mücadele verirken bir yandan yanında kendisine yardımcı olan kişi ya da kişilere şu cümleyi kurar; “Bu icat, yanlış ellerde korkunç bir silaha dönüşebilir. Bunun kötü adamların eline geçmesine izin vermemeliyiz”. Birçok aksiyon filminde rahatlıkla rastlayacağımız bu klişe söz, günümüzün en büyük icatlarından biri olan internet için de çok rahat kullanılabilir. Evet, internet hayatımıza inanılmaz kolaylıklar getiren ve bize dünyanın herhangi bir yerindeki bilgiyi ulaştıran çağımızın en büyük icatlarından biri, ama biz onu ne için kullanıyoruz?
Günümüzde internet, maalesef bilgi edinmekten çok, müzik ya da film indirmek veya sosyalleşmek için kullanılıyor. Bu da ne yazık ki, beraberinde bazı kötü sonuçlar getiriyor. Ben şimdi burada oturup internetin nasıl bize yararından çok zararının dokunduğundan bahsetmeyeceğim, o belki başka bir yazının konusu olabilir, ben sadece sosyal hayatımıza yapmış olduğu etkilerden kısaca bahsedeceğim. İnternet ve beraberinde gelen sosyal ağ siteleri, bugüne kadar dünya üzerinde yaşamış insanların hiçbir tanesine nasip olmamış bir şekilde günümüz insanlarını birbirine bağladı. 21. Yüzyıla kadar insanlar çok daha küçük topluluklarda yaşayıp, çok daha az sayıda üyesi olan sosyal çevrelerde bulunurken, internetin icadı ve sosyal ağların internet kullanıcıları tarafından kullanılmaya başlanmasıyla, insanların sosyal çevreleri inanılmaz boyutlara ulaştı. Bırakın kendi semtimizden ya da şehrimizden biriyle tanışmayı, başka bir şehirden ya da ülkeden bile arkadaş edinebiliyoruz artık. Günümüzde antisosyal kelimesi, herhangi bir birey için kullanılacak bir sıfat olmaktan çıktı, çünkü en antisosyal denebilecek bir kişinin bile facebook, twitter veya benzeri sosyal ağ sitelerinde onlarca hatta yüzlerce arkadaşı var. Bu kadar çok kişiye ulaşmak neden kötü diyebilirsiniz? Aslında tabi ki kötü değil, ama dedik ya bu icat, yanlış insanların elinde korkunç bir silaha dönüşebilir ve işin gerçeği bu yanlış insanlar, hepimiziz ve bu silahla direk kendimizi vuruyoruz. Bizler bu sayede, hiç farkında olmadan hayatlarımıza sonsuz olasılıklar getirdik. Bu sonsuz olasılıklar sayesinde de, tahammüllerimiz azaldı, suistimal ettik, suistimal edildik, üzdük, üzüldük, yıprattık ve yıprandık. Tıpkı, yazıya başlarken bahsettiğim arkadaşım gibi olduk. “Dışarda bin tane insan var kardeşim neden bunu çekeyim ki?” neredeyse hepimizin mottosu oldu. Eskiden çok daha zor kurulan arkadaşlıklar şimdi tek bir tıklamayla ve "friend request send" ibaresi ile kurulabiliyor. Ekranın diğer tarafında oturan hiç tanımadığımız, hiç görmediğimiz kişiyle arkadaş olabiliyor, ona içimizi dökebiliyor veya ona aşık olabiliyoruz. İnternetten tanışıp evlenen insanların ya da internetten evlilik vaadiyle dolandırılan insanların çağındayız.
Her gün birçok insan ile tanışabilmek, biri olmazsa diğeri diyebilmek, karşında sonsuz seçeneklerin duruyor olması, umutlarımızın da hep taze kalmasına sebep oluyor. Neticesinde, bu da o kişi değilmiş o zaman bir sonraki "add as friend" de ya da "confirm friend" de bulacağım belki de doğru insanı diyoruz ve belki de karşımıza çıkan doğru insana gereken şansı vermeden onu tozlu sayfalara terkediyoruz. Fedakarlık yapılmadan ya da emek verilmeden hangi ilişki devam edebilmiş ki? Bir tıklamayla başlayan arkadaşlıklar, doğal olarak bir tıklamayla da bitiyor.Peki, arkadaşımın söylediği, “en ufak bir yanlışında bitiriyorum”, dediği acaba kendisine hiç olmamış mıdır ? Sonsuz seçenekler sadece bizim için mi vardır? Karşımızdaki kişi de aynı sonsuz seçeneklere sahip değil midir? Onun facebook profilinde “add as friend” ya da “confirm friend” bölümleri çalışmıyor mudur? Tabi ki çalışıyor ve çok sıklıkla başkasına yaptığımız muamele aslında defalarca bize de yapılıyor. Peki, bunun sonu nereye varacak? Hiç kimseye güvenmeyen, sürekli diken üstünde veya umursamazca yaşanan ve en ufak bir hatada ipi çekilen ilişkiler, işleri nereye vardıracak? Bir şekilde çoktan seçmeli ilişkilerden kurtulabilmiş ve işi evlilik mertebesine ulaştırabilmiş çiftlerin bile birçoğu, iş hayatında kadınların da söz sahibi olmaları ve ekonomik özgürlüklerini ellerine almalarıyla zaten boşanıyorken, hiç evlenemeyenler ya da boşananlar ne yapacaklar? Doğru insanı bulmak için birileri için de doğru insan olabilmeyi ne zaman öğreneceğiz?
Bir gerçek var ki kimse yoğurdum ekşi demez, hatta herkes aklını pazara çıkarmış, gitmiş yine kendi aklını almış diye atasözümüz bile var. Aziz Nesin, bu ülkenin % 70 i gerizekalıdır derken “aa ama adam doğru söylüyor” diyenlerin hiçbiri kendisini o % 70 in içinde görmez. Yani biz hep haklıyızdır, hata da hep karşı taraftadır. Peki, herkesin aynı anda haklı olması mümkün müdür? Pek tabi ki değildir. O zaman biz kendi hatalarımıza bakmayıp karşı tarafı direk silerken ve kendimizin hep doğru insan olduğumuza inanırken kendimize karşı ne kadar samimiyiz? Ya da madem o kadar doğru insanız o zaman yaşanan bu durum nedir?
İşin gerçeği, herkesin hatırlayacağı, “Yok aslında birbirimizden bir farkımız ama biz Osmanlı Bankasıyız” reklamından farklı değildir. Hiç kimsenin kimseden fazla da bir farkı yoktur. Günümüz insanının ilişkilerini iyi yönetememesinin sebebi, karşısındakinin ona uymamasından değil, onun hep daha iyisini arıyor olmasındandır. Hep daha iyisi vardır, ruh ikizim gelecektir derken, kendisi gibi düşünen ve kendisi gibi davranan karşısındaki adayın içini iyi göremez. Umursamazca hayata geçirilen her vazgeçiş, etrafımıza ördüğümüz duvarları kalınlaştırır. Halbuki, biz o duvarlarla kendimizi dışardan koruduğumuzu zannederken aslında kendimizi de içeri hapsediyoruzdur. Her kalınlaşan duvar dışarıyı iyi görmemizi biraz daha engelliyor ve biz doğru insanı bulsak bile tanıyamayacak hale geliyoruz. Hatta durum öyle bir hal aldı ki, hasbelkader ilişkileri olanlar, bir süre sonra elektriklerini kaybediyorlar, ilişkiyi daha başlatamayanlarsa da kaçıp kovalamacaya dönüşen anlamsızlığı aşk zannediyorlar. İlişkiler bu hale gelince de, insan hayatındaki vites atma yaşları da ileriye doğru kaydı. Eskiden otuz yaşını aşmış ve hiç evlenmemiş insanlar parmakla gösterilirken, şimdi nerdeyse evlenebilenler ya da daha doğrusu evliliğini mutlu sürdürebilenler parmakla gösteriliyorlar. Kırk yaşına merdiven dayamış birçok insan, aile kurma gibi bir hayale artık sahip değil. Bizler şu an yaşlanmış ebeveynlerimizin yanındayız ve hayatlarının son dönemlerinde onlara destek oluyoruz, peki bu kafayla gidersek hayatımızın son döneminde bize kim destek olacak?Sonsuz olasılıklara sahip olmak, benliğinde ego taşıyan ve bu sebeple de doyumsuz olan insanoğlu için maalesef çok büyük bir talihsizlik. Tüketim çağında olmamız ve medya tarafından sürekli tüketimin pompalanıyor olması sebebiyle, sadece mal ve hizmetleri tüketmiyor, etrafımızdaki insanları da tüketiyoruz. Sürekli bir arkadaş ve ilişki erezyonuna uğruyoruz. Bunun ne kadar çabuk farkına varır ve kendimizi bundan kurtarırsak, icadı o kadar doğru şeyler için kullanmış oluruz. Ne de olsa dedikleri gibi, hayat kırkından sonra değil, farkından sonra başlar ve önemli olan özlü sözleri beğenip paylaşmak değil, onları hayata geçirmektir.
Tolga AYKUT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder