Medyanın mı toplumu, üretmeden tüketmeye, suça, şiddete, magazine, sığ ve bilinçsiz olmaya ittiğini yoksa toplumun zaten sığ, bilinçsiz, üretmeden tüketmeye hevesli, suça ve şiddete meyilli olması sebebiyle mi medyanın bu konuları işlediğini anlatmaya çalışan oyun; zaman zaman bana tüm zamanların en meşhur paradoksu olan tavuk mu yumurtadan, yoksa yumurtamı tavuktan ikilemini hatırlattı. Bu paradoksta her iki önerme de doğru olduğu için, bence medya da toplum da birbirinden besleniyor diyebiliriz. Toplum bunu istediği için medya üretiyor ve medya ürettiği için de toplum izliyor; çünkü toplumun, zor hayat şartları sebebiyle deşarja, dertlerini unutmaya ya da elde edemediği hayatları izleyerek role playing yapmaya, medyanın ise raytinge ve onunla beraber gelen paraya ihtiyacı var.
Bu durum özellikle özel televizyon kanalları çıktıktan sonra ivmelenerek arttı. Devlet kanalları toplumu daha bilinçli ve daha eğitimli yapmak adına bir süre uğraştıysalar da, onlar da rayting denen canavarın dişlerinin arasında öğütüldüler ve gittiler. Yine de zaman zaman özel kanalların bıraktığı boşluğu ellerinden geldiğince doldurmaya çalışıyorlar, en azından prime time olmayan zaman dilimlerinde. Hiç kimseye faydası olmamış, bugüne kadar kimseyi sürekli meşhur edememiş, sadece yapımcısını ve jürisini zengin etmiş, 75 milyondan çıka çıka yetenekli bu mu çıktı dedirten yetenek yarışmaları, yabancı dizilerden diyaloglarına kadar birebir taklit edilmiş kalitesiz ve 3 saat gibi dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir yayın süresi olan yerli diziler, devamlı işlenen töre cinayetleri, tecavüzler, yasak aşklar; maalesef toplumu, daha çok bönleştirip, düşünmeyen, irdelemeyen ve boşveren bir sürü haline getirirken, bir yandan da raytingleri patlatıyor ve ticari kaygı içerisindeki özel televizyon kanalları, absürd harcamalarını finanse etmek için bu kötü gidişatı körüklüyorlar.
Yazılı basın ise daha da kötü, haber dediğimiz şey sadece kötü haberden ibaret artık. Gazetelerin sayfalarından, tek tek iyi ve kötü haberleri saydığınızda inanılmaz bir kötü haber fazlalığı karşımıza çıkıyor. Peki, hiç iyi şeyler olmuyor mu? Tabi ki oluyor ama iyi haberlere gösterdiğimiz ilgi kötülere gösterdiğimizin çok altında. İyi haberler küçücük minicik puntolarla kenara kıyıya sıkışırken magazin ya da ölüm haberleri koca koca puntolarla ve büyük resimlerle manşet oluyor.
Bugün elinize Avrupa’dan ya da ABD’den bir gazete aldığınız zaman ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız, ama bir avuç insanın bir şeyleri anlaması bir değişime sebep olur mu onu bilemem. Siz yine de yukarda iki satırda yapmaya çalıştığım eleştiriyi, sevgili arkadaşım Yeliz Şar, Melda Gür, Sefa Zengin, Ayşen Gruda ve Volkan Severcan’ın muhteşem oyunlarıyla çok daha doyurucu ve eğlenceli bir şekilde seyretmek için Canlı Yayın adlı oyuna gidin. Sonuçta çok da kötümser olmayalım, arada gerçekten çok güzel şeyler de çıkarmıyor değiliz, örneğin Muhteşem Yüzyıl gibi.Tolga AYKUT
Tamamen katılıyorum Tolga'cım. İki satır okumayan ama "Bu akşam şu dizim var." diyenlerin toplumu olduk. Biz eşimle protesto edip 4-5 yıldır ne televizyon seyrediyor ne de boyalı basına para veriyoruz. Internetten istediğimiz ve kaynağına güvendiğimiz yazıları ve haberleri okuyoruz. Bilinçli topluma doğru yönlenmemiz lazım. O da herkesin kendi çevresine az çok örnek olması ile başlamalı. Alttan gelmeli hareket. Üstten reklam ya da zorlama ile olmaz. Kalemine sağlık. Sevgiler.
YanıtlaSil