Bir resme çok yakından baktığınızda asla resmin tamamını göremezsiniz. Resmin küçük bir parçası ya da detayı, kendi içinde size bir şeyler anlatabilir ama asla resmin tamamının ne demek istediğini size gösteremez. Yakın durduğunuz için gördüğünüz kısım, sizin hoşunuza gidebilir ya da sizi mutsuz edebilir ama söz konusu koca bir resim ise gördüğünüz şey sadece o ana ait bir detaydır. Hayat da biraz buna benzer, anlık yaşadığımız mutluluklar ya da sıkıntılar bizi o an konunun bütününden uzaklaştırabilirler ama gerçekleri asla değiştirmezler.
Yukarda anlattığım sebepler yüzünden başlığa “detaylarda boğulmak” da diyebilirdim ama diğeri gözüme ve kulağıma açıkçası daha bir şirin gözüktü. Aslında bir tanesi sürekli yaptığımız bir hata diğeri ise o hatadan dönmek için yapmamız gereken hareket, ama kaçımız yapabiliyoruz, kaçımız iki adım geri adım atıp aslında neyin önemli olduğunun veya asıl amacımızın ne olduğunun farkına varıyoruz?
Hayat aslında çok basit, onu zor hale getiren bizleriz. İngiliz felsefeci Thomas Hobbes’ın meşhur sözü Homo Homini Lupus, “İnsan insanın kurdudur” bu durum için söylenmiş en güzel sözlerden biridir. Bazen bilerek, bazen bilmeyerek durumu hep bizler daha zor hale getiririz. Aslında olay çok basittir ama egolar, hırslar, çevre baskısı ve kompleksler bizim basit olan bir olayı karmaşık ve işin içinden çıkılmaz bir hale getirmemize sebep olurlar.
Konuyu birkaç örnekle daha açık bir hale getirebiliriz. Mesela, özel bir yemek için aşermiyorsanız ya da özellikle gitmek istediğiniz bir restoran yok ise, özlediğiniz arkadaşınızla buluşmak için bir bahane olan yemek programında hangi restorana gittiğinizin ne önemi olabilir? Oysa çoğumuz, sözde özlediğimiz arkadaşımızla, oraya mı gidelim buraya mı gidelim diye az didişmemişizdir. Keyifle ve özlemle başlaması gereken sohbet boş yere gerginlikle başlamıştır. Aslında gidilecek yer detaydır, resmin bütünü ise özlenen arkadaşla keyifli bir yemek yemek ve özlem gidermektir.
Başka bir örnek vermek gerekirse; yaşadığınız şehrin ya da çevrenizin en dillere destan düğününü yapmak için ant içmediyseniz ve yaptığınız hazırlıklar asgari seviyede bir düğünde olması gereken şeyleri yeteri kadar yansıtıyorsa, hayat arkadaşım dediğiniz kişiyle bir ömür geçirmek için yemin edeceğiniz geceyi sevdiklerinizle kutlamak yeteri kadar mutluluk verici değil midir? Ekstra streslere gerek var mıdır? Her anı, mutlu ve heyecanlı bir bekleyişle geçmesi gereken hazırlıklar, yerini stres ve didişmeye bıraksa daha mı içinize siner düğününüz ya da daha mı mutlu olursunuz ilerde? Evliliklerin bir kısmı daha düğün hazırlıkları aşamasındayken teklemeye başlar, oysa esas amacın yanında sorun ettiğimiz şeyler aslında ne kadar da önemsizdir. Çiçekti, masa düzeniydi, süslemeydi ve benzeri birçok şey aslında detaydır, resmin bütünü ise hayat arkadaşınızla yapacağınız ve sevdiklerinizi davet ettiğiniz bir kutlama yemeğidir.
Ya da hiç düşünmeden canımızı vereceğimiz çocuğumuz, bilmeden evin nadide bir eşyasına zarar verdiği zaman, eşyadan daha mı kıymetsiz olur o anda? Bir anlık hiddetle ona kızmak ya da bağırmak eşyayı ona tercih ettiğimiz anlamına mı gelir? Maalesef onun gözünden evet, oysa biz o sırada detayda boğulmuşuzdur. Resmin bütünü, kendine güvenen ve güçlü karakterli bir çocuk yetiştirmek iken biz daha ilk adımda ona eşyadan bile daha değersiz olduğunu hissettirmişizdir. Zarar gören eşya bir detaydır, her zaman yerine yenisi konabilir, ama resmin bütünü, çocuğunuzun iyi yetişmesidir ve telafisi çok daha zordur.
Yukarıdakilere benzer, daha başka birçok örnek verebiliriz. Sizin ya da çevrenizin amacından şaşıp, konuyu bambaşka yerlere getirerek, durumu işin içinden çıkılmaz hale getirdiği kim bilir kaç tecrübe olmuştur. Aslında hayat çok basittir. Güzel ve eğlenceli bir çocukluk geçir, alabileceğin en iyi eğitimi al, hayatını yaşamak için gerekli parayı kazanacağın ve çalışmaktan keyif alacağın bir işe gir, mutlu olacağın bir aile kur, hayırlı evlatlar yetiştir ve rahat bir yaşlılığın ardından dünyaya veda et. Kabaca resimler bunlardan ibarettir. Bunları yapmak tabi ki yazıldığı kadar kolay değildir ama resmin bütünün bunlar olduğunu bilmek ve sık sık kendimize hatırlatmak bu hedeflere daha kolay ulaşmamızı sağlar. Sayılanların haricinde geri kalan her şey bizim egolarımız, hırslarımız, çevremizin bize kodladığı istekler ve komplekslerden ibarettir.
Yetişkin bir insanın hayatındaki değerleri; sağlığı, büyüdüğü ailesi, işi, arkadaşları ve kurduğu ailesi diye sıralayabiliriz. Madem resmin bütününe bakmak diye başlık attık, o zaman hayattaki değerleri de bir resimden bahsedermiş gibi örnekleyelim. Bu değerlerin evimizin salonunda asılı olan beş tablo olduğunu varsayalım. Bu tabloların tepesine onları gösterecek güzel aydınlatmalar koyarsak tabloların keyfine varabiliriz ancak. Çünkü güzel bir tablonun güzel de bir aydınlatmaya ihtiyacı vardır. Tabloyu en iyi şekilde gösterecek aydınlatmayı koymak tabloya değer vermektir. Yeteri kadar değer vermediğimiz için aydınlatma koymadığımız bir tablo karanlıkta kalır ve biz, onun hissettireceği duygulardan mahrum kalırız.
Bu benzetmeden yola çıkarak diyebiliriz ki eğer yaşamımızdaki ögelerden birine diğerlerinden daha fazla önem verirsek ya da birine hiç önem vermezsek, hayatı ıskalayacağımız garantidir. Yaşamak için çalışmamız gerekirken, çalışmak için yaşamaya başladığımızda resmin detaylarında boğuluyoruz demektir. Çünkü ancak, hayatta her şeye gereken önemi verdiğimiz takdirde mutlu oluruz. İş hayatına aşırı önem veren biri, güzel arkadaşlıkları ve mutlu bir ilişkiyi ıskalar. İş hayatındaki streslerle baş edemeyip, aslında parayı kazanma sebebi olan en yakınlarını kırabilir. Eğlenceye aşırı önem veren kişi, hayatı güzel geçirmek için gereken parayı kazanamaz ve bu sayede ilerde başka şeylerden mahrum kalır. Arkadaşlarına çok önem veren kişi anne babasıyla ya da sevgilisiyle layığı kadar vakit geçiremediği için, onlarla yaşayacağı güzellikleri ıskalar. İşine değer vermeyen biri işini, eşine değer vermeyen biri eşini kaybeder.
Bu benzetmeden yola çıkarak diyebiliriz ki eğer yaşamımızdaki ögelerden birine diğerlerinden daha fazla önem verirsek ya da birine hiç önem vermezsek, hayatı ıskalayacağımız garantidir. Yaşamak için çalışmamız gerekirken, çalışmak için yaşamaya başladığımızda resmin detaylarında boğuluyoruz demektir. Çünkü ancak, hayatta her şeye gereken önemi verdiğimiz takdirde mutlu oluruz. İş hayatına aşırı önem veren biri, güzel arkadaşlıkları ve mutlu bir ilişkiyi ıskalar. İş hayatındaki streslerle baş edemeyip, aslında parayı kazanma sebebi olan en yakınlarını kırabilir. Eğlenceye aşırı önem veren kişi, hayatı güzel geçirmek için gereken parayı kazanamaz ve bu sayede ilerde başka şeylerden mahrum kalır. Arkadaşlarına çok önem veren kişi anne babasıyla ya da sevgilisiyle layığı kadar vakit geçiremediği için, onlarla yaşayacağı güzellikleri ıskalar. İşine değer vermeyen biri işini, eşine değer vermeyen biri eşini kaybeder.
Dediğim gibi yazılanları uygulamak, yazıldığı kadar kolay değil elbet ama kolay olsa zaten değerli olmazdı. Bunları uygulamanın ilk adımı karar vermek ve harekete geçmek. Bir kere yola çıktıktan sonra ise egomuzun ve çevremizin bizi amacımızdan saptırmaması için bol bol kendimizi telkin etmemiz lazım. Sürekli kendimize benim esas amacım ne, ben şu an ne yapıyorum ama aslında ne yapmam gerekiyor, gibi sorularla kendimizi uyarmamız lazım.
Hep söylediğimiz gibi hayat aslında çok basittir ve dengede olması gerekir. Onu çok karmaşık bir hale getirmemeli, hayatımızdaki bütün değerleri dengede tutmalı ve hepsine gereken önemi vermeliyiz. Her zaman resmin bütünü görebileceğiniz bir uzaklıkta durmanız dileğiyle.
Tolga AYKUT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder